İyileşmenin Sessiz Koruyucusu:Terapide Sınırlar
- Psikolog F. Özge Çetinkaya Çelik

- 17 Tem
- 3 dakikada okunur
Sürekli Destek İsteği: Bir İhtiyaç Mı, Kaçış Mı?
Bir danışanım yıllardır hayatındaki bitmeyen kaygılarla boğuştuğunu ifade ederek seans odasına girdi… İşyerinde sürekli yaşadığı stresi, aile içinde yaşadığı anlaşmazlıklar onu giderek yorgun düşürdüğünden bahsederek ilk randevusunda, rahatça anlatmaya başladı. Haftada bir, aynı gün, aynı saatte. Anlatıyor, ağlıyor, düşünüyor ve biraz daha çözülüyordu.
Ama bir süre sonra seanslar yetmemeye başladı. Terapiden çıktıktan birkaç saat sonra zihni tekrar doluyordu. Kafasında onlarca düşünce dönüyor, "Bunu da söylemeliydim," diyordu. Ertesi günü zor bekliyordu. Dayanamayıp bana bir mesaj attı:
“Dün çok iyi geldi. Ama bugün yine içimde bir sıkışma var. Kısaca anlatabilir miyim?”

Seans dışı iletişimin, yalnızca acil durumlarda veya önceden belirlenmiş sınırlar dahilinde gerçekleşmesine önem verdiğimi ifade ettim ve ekledim “bu önemli bir konu lütfen bu duyguyu not et, bir sonraki seansta birlikte çalışalım.”
İlk başta anlayışla karşıladı bunu ama zamanla bu sınır ona soğuk ve dışlayıcı geldi. "Neden yardımcı olmak istemiyor?" diye düşündü. Ben danışanımın ihtiyacını anlıyordum ama seans dışı iletişimin sınırlı olması gerektiğini nazikçe belirtmeye çalışıyordum. Çünkü bir terapist ile bağ kurmak, danışanın güven duymasını sağlarken, bu bağın profesyonel sınırlar içinde kalması mesleğimiz açısından son derece etik bir noktadır. Bu, hem terapistin tükenmesini önler hem de danışanın bağımsızlık kazanmasına destek olur.
“Terapistimi Bırakmak İstemiyorum” Duygusu Nereden Geliyor?
Danışanım bu sefer başka bir kaygı bulaşına düşerek “Ya terapi bağımlılığına mı dönüştüm?” diye düşünmeye başladı…Onun gözünde seanslar artık bir "iyileşme süreci" değil, "rahatlama molası"ydı.

Çünkü terapiste sürekli ulaşmak ona kısa vadede iyi geliyordu, ama uzun vadede kendi başına durmakta zorlanıyordu. Bir danışanın terapistinden seans dışı sürekli destek istemesi, çoğu zaman gerçek bir ihtiyaçtan ziyade, kendi duygularını düzenleyememe veya zor durumlarla başa çıkamama nedeniyle ortaya çıkabilir.
Peki biz bu süreçte ne yapıyoruz? Hangi çizgide ? Hangi denge de kalıyoruz ?
Seans dışı sürekli destek istemesi onun bazen kendi duygusal regülasyon becerilerini geliştirmesine engel olabilir diye sınırlar çiziyoruz. Sınırlar, bize hem güven hem de büyüme alanı sağlar. Sınırların, uzaklaştırmak değil, kendini korumak ve güçlendirmek için olduğunu ifade etmeye çalışıyoruz. Terapi sürecinin sadece bir destek değil, aynı zamanda kendi hayatının sorumluluğunu alacağı bir yolculuk olduğunu anlatmaya çalışıyoruz.
Çünkü insanın iç dünyası, çoğu zaman göz ardı ettiği devasa bir güç kaynağıdır. Dışarıdan bir şey beklediğimiz, çözümü hep başka ellerde aradığımız zamanlarda bu güce sırtımızı döneriz. Oysa gerçek iyileşme, dışarıda değil içeridedir. İçindeki gücü hissetmek, bir şeyi kazanmak değil, zaten sende olanı hatırlamaktır.
Bu güç, hayatın boyunca edindiğin deneyimlerin, atlatılmış zorlukların, sessizce bastırılmış duyguların ve kendi içinden geçerek büyüttüğün cesaretin toplamıdır. Ve çoğu zaman bu gücü fark etmek, dışarıdan bir desteğe ihtiyaç duymadan, sadece kendinle dürüst bir bağ kurmanla mümkün olur.
Elbette zaman zaman terapi, bir yol gösterici ya da bir profesyonelin yönlendirmesi gereklidir. Ancak kişi kendi iç sesiyle temas kurmayı öğrendikçe, kendini keşfetme süreci daha doğal ve içsel bir akışa dönüşür. Her yeni farkındalık, seni seansa daha az ihtiyaç duyar hale getirir. Çünkü artık başkalarının değil, kendi rehberliğini duymaya başlarsın.
Kendini keşfetmek, yalnızca geçmişe dönmek ya da acıları yeniden yaşamak değildir. Aynı zamanda kendi değerini anlamak, sınırlarını çizmek, neyi hak ettiğini bilmek ve yaşamını bu bilince göre şekillendirmektir. Bu bir uyanıştır. Sessiz ama derin bir dönüşüm. İçindeki güce ulaştığında, seni engelleyen şeylerin çoğunun dış dünyadan değil, kendi zihninden çıktığını fark edersin. Ve işte o zaman, başkalarının onayına ya da sürekli dışsal desteğe olan ihtiyacın azalır. Kendi varlığına duyduğun güven, en güçlü terapi haline gelir..
Danışanım bunu fark ettiği gün ilk defa psikolojik desteğin sınırlarını, etik kuralların neden var olduğunu ve aslında kendisiyle bağ kurmaya başladığında, dışarıdaki desteğe neden bu kadar bağımlı hissettiğini anlamaya başladı.
Terapi süreci onun için hâlâ kolay değildi ama şunu biliyordu:"Bu yolculuğun artık onu nerelere taşıyabileceğine dair daha net bir fikri vardı."…
Psikolog ve Aile Danışmanı
Özge ÇETİNKAYA ÇELİK







Yorumlar