İlişkisel Hijyen Kılavuzu
- Ela ARSLANKAYA

- 26 Eki
- 2 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 5 gün önce

Evde küçük bir temizlik molası (molası diyorum çünkü gerçekten sorumluluk aldığım herhangi bir şey üzerine düşünmeden, deterjan kokusunun verdiği o serotonin etkisiyle efor sarf ettiğim ölçüde dinleniyorum) verdiğim bir gün;
-“Hadi molaya da biraz mola verelim”
Düşüncesiyle aklıma gelen bu absürt temayı sosyal medyamda paylaştığımda gelen mesajlar doğrultusunda fark ettim ki aslında bu fotoğraf eğlenceli olduğu kadar toplumun büyük bir kısmında hala iyileşmeyen bir yaranın da üstüne tuz basıyor…
Mesela;
Yıllarca reklamlar bize hep “mutlu kadın”ın formülünü şöyle dayattı:
“Temiz ev, gülen çocuk, beyaz gömlekli eş, lavanta kokusu”…
Çocukluğumuzda anneannelerimizin temizlendiği için içeri almadığı salonlarda, okullarda hayat bilgisi derslerinde çizilen aile içi rol dağılımlarında, okuduğumuz kitaplarda…
Yani kadının değeri, ne kadar iyi temizlediğiyle ölçüldü ve kadın da, erkek de çocuklar da o temizliğin ederi ölçüsünde temiz ama “mutsuz” oldu...
Modern çağda ise kadın artık bu dayatmayı reddediyor çünkü artık deterjan temizlik değil, bir farkındalık simgesi.
Bir anlamda, ben birçoğunuzu gülümseten bu fotoğrafa alıcı bir gözle baktığımda, hala büyük oranda basmakalıp kuralların içerisine sıkışıp kalmış olan;
“Temizlik kadının işidir!”
Teorisini çekirdek ailesinin içinde kırmış,
“Birlikte yaşam, birlikte kirletmek, birlikte temizlemek” muasır medeniyet seviyesine taşıyabilmiş kadınlar ve erkekler özelinde “Bir ev içi mitolojisi” olarak fotoğrafın hikayesini de yazmak istedim…
Bu ne bir başkaldırı ne de bir teslimiyet;
Bu, tam olarak bir kadının ve erkeğin ev işlerinde kendini tanımlamasının incelikli bir biçimi;
Taa “Homo sapiens döneminden gelen erkek avcı, kadın toplayıcı” önermesi, uzun yıllar boyunca evdeki iş bölümünün toplumsal bir dayatma olduğunu gözden kaçırmamıza neden oldu ve modern çağda bile bu kalıtsal rol dağılımı, maalesef ev içi işlerin paylaşımında hala bazı evlerde yankı bulabiliyor…
Erkek dışarıda kariyer kovalarken, kadın o kariyer şemsiyesinin altında olsa da olmasa da ev içinde görünmeyen emeğin yükünü sırtlanıyor. Oysa günümüz koşullarında “av” artık yalnızca dışarıda değil evin içindeki düzen, duygusal denge, çocukların gelişimi, hatta ortak yaşamın sürdürülebilirliği de bir tür av. Bu nedenle modern toplum, kadını evin içinde tanımlayan bu tarihsel yanılgıyı aşarak, ev içi emeği ortak bir sorumluluk alanına dönüştürmek zorunda.
Çünkü artık mesele, kim avlanıyor değil birlikte nasıl bu avın üstesinden gelineceği…
Kadın, ailesiyle duygusal olarak iç içe ama psikolojik olarak özgür kalabildiğinde, dengeye ulaşır.
İşte ben tam olarak o dengeyi bulduğumda, biraz da;
-“Leyloş’a da başörtüsü takarak sistemin içinde minik bir dayanışma sembolü yaratabilir miyim?” hain düşüncesiyle kadehlerimize deterjan koydum.

Çünkü bazen farkındalık için biraz ironi gerekir.
Modern çekirdek aile artık yalnızca “anne, baba, çocuk”tan ibaret değil. Artık aile, duygusal dayanıklılıkla tanımlanıyor.
Ve bu dayanıklılığın merkezinde çoğu zaman hala kadın var ama artık sadece “fedakar” değil, bir o kadar da diğer aile bireylerinin de “farkında” olduğu, aynı bedende yaşayan bir anne, bir partner, bir birey olarak…
İşte bu “öz-düzenleme”nin ta kendisidir:
“Bu evde düzen var, ama düzenin esiri yok.”
Aile içindeki denge, kadının sessizliğiyle değil, aile bireylerinin bilinciyle kuruluyor.
Yani mesele artık deterjan değil, kadehi kimin tuttuğu ve kadın artık “yardım eden” bir el değil, “beraber tutan” bir el istiyor…
Ve ben şimdi bu fotoğrafa bakarken kadeh kaldırıyorum;
Kendime, evin içinde özgür olabilen ve bu özgürlük alanının oluşmasında emeğiyle, farkındalığıyla, sevgisiyle yer alan tüm kadın ve erkeklere…
Aile ve Çift Terapisti
Ela ARSLANKAYA





Evet eskiden böyle bir dayatma vardı, hatta öyle kötü bir hal almıştı ki insanlar ev temiz mi diye iplik makarası yuvarlarmış koltuk altlarına :)
Bu görevler kadınların da iş yaşamına girmiş olmasına rağmen maalesef ki üzerimize yapıştı. Doğum bizde, çocuk emzirmek bizde, ev sorumluluğu bizde. Makul seviyede anlaşıp dayanışma içerisinde ortayı bulmak gerektiğine inananlardanım. Hayat paylaşmaktır, derdi de, yükü de, mutluluğu da.
Ama yazınıza katılsam da bu dayanışmanın bizden sonraki nesillerde daha iyi olacağına inananlardanım. Çünkü bu bilince bizim nesil erdi ve yetiştireceğimiz çocuklarla bu bilinç tecrübe ile aratacak.
Kadın eli değerse çiçek oluyor erkek eli değince odun kalıyor. Yaptıkları işi zaten beceremiyorlar, bu da üzerimize yapışan görevlerde tecrübe kazanmış olduğumuzu gösteriyor. Ne de olsa ataerkil bir toplumun farkındalık kazanmış…