top of page

Betül Arım'la Dışarıda Hiçbir Şey Var

  • Yazarın fotoğrafı: Betül ARIM
    Betül ARIM
  • 20 Ara 2024
  • 7 dakikada okunur

ree

Tek ve biricik güzel varlıklar Deniz Bahar Özgen ve Meltem Ağbaba’nın ortak vizyonuyla hayata geçirilmiş fark arayan ve fark yaratanların buluştuğu Creatlish Hub online dergimize hoşgeldiniz sefalar getirdiniz. Ne iyi ettiniz de kendinize böyle bir zaman armağan edip dergimiz ve yazarlarıyla birlikte olmayı seçtiniz. Bunun için kendim ve Creatlish Hub adına size çok teşekkür ediyorum ama asıl önemli olan sizlerin kendinize teşekkür etmeniz ve kendinizi alkışlamanız. Kendinize ayırdığınız zaman tahmininizin ötesinde önemli.

Bu zamanların hepsi size yol, su, elektrik olarak geri döner demeyeceğim tabi ama beden, zihin, ruh sağlığı olarak geri döneceğine adım gibi eminim hele bu zamanların bir kısmı böyle sessiz zamanlarsa ve siz onları park bahçe deniz kenarı orman gibi yerlerde geçirebiliyorsanız değmeyin keyfinize ama geçemiyorsanız hiç sorun değil kendinizle baş başa kalabileceğiniz günde 5 dakika bile olsa herhangi bir yer olabilir.



Peki bu zamanlarda neler mi oluyor?

Şimdi hepimiz tek ve biriciğiz ya, hepimizin parmak izi ve göz retinası farklı. Ben şimdi size kendi deneyimi anlatacağım. İlk defa kendimle başbaşa kalmaya niyet ettiğimde kitaplardan okuduğum kadarıyla zihnimi ve beynimi biraz olsun rahatlatmak için derin nefes aldım. Ay ne mümkün. Duyan gelmiş, sanki zihnim otoban. Neyse ki kitapta sabırlı olun, görüntülerin ve düşüncelerin geçmesine izin verin diyordu, ben de öyle yaptım. Geç geç geç derken birden sanki zihnimin, bedenimin ve ruhumun sesini ve müziğini duymaya başladım. Bu zamanları çoğalttıkça da bir takım sorular sormaya başladım.


Ben kimim? Bu dünyaya niye geldim?
Ne yapıyorum, ne yapacağım, ne yapmalıyım?
Burası neresi? Ben neyin içindeyim?

Zamanla da cevapları bulmaya başladım. Bir gün kendimi elimde beyaz bir kağıtla buldum. Bir tarafa neler yaptığımı, diğer tarafada aslında neler yapmak istediğimi yazdım. Eşleşenleri çıkardım, eşleşmeyenlerle ilgili düşünmeye, çalışmaya ve harekete geçmeye başladım. O güne kadar her şeyi ama her şeyi hep dışarıda aramıştım.


“Dışarıda hiçbir şey var” her şey bizde, içimizde, beynimizde onları keşfedip dışarı çıkarmamızı bekliyorlar galiba. Yolculukların en güzeli kendimize yaptığımız yolculuk.

İyi yolculuklar...


Bu arada "Dışarıda hiçbir şey var" benim sekiz yıldır oynadığım yazdığım, derlediğim tek kişilik gösterim. Yazdıklarım da oradan bir bölüm. Oyunu yazma nedenim, yıllardır ortaokul, lise, üniversitelere, şirketlere ve kurumlara verdiğim yaşama sanatı seminerlerinden aldığım geri bildirimler sonucunda bilenin bilmeyene, olanın olmayana borcu var diyip, bildiklerimi paylaşmak. Bilmediklerimi de sizlerden öğreniyorum. Bu oyunu sonsuza kadar oynayacağım. Nedeni de gördüm ki, insanlar birbirlerini affediyor, yaşama geri dönüş partileri veriyor. Sırf bana yazan 40 kişi antidepresan‘ı bıraktı, dört kızımız intihardan vazgeçti, bir kızımız üç kere seyredip on ayda 43 kg verdi, biz ana haberlere konu olduk. En son geldiğimiz nokta oyunu doktorlar reçeteye yazıyor. Bir de neredeyse bir kere seyreden yok. 9-10 kere seyredenler var ama beni en çok şaşırtan ve sevindiren; çocuklar ve gençlerin ilgisi ve çektikleri videolar. Çünkü oyun bitiyor 5 dakika sonra ben seyircinin arasına giriyorum, istedikleri kadar kalıyorum. Arzu edenlerle de 1 dakikalık videolar çektiriyor ve onları da instagram sayfasında yayınlıyorum. On yaşından itibaren çocuklar da seyredebiliyor.


Ben 51 yıldır sahnelerde olduğum için dilim alışmış oyun dedim oysaki seyircilerimiz diyor ki Betül hanım bu ne bir oyun, ne bir gösteri, ne bir anlatı diyorlar. Çok büyük bir farkındalık yaratan, kendimizle yüzleşmemizi sağlayan, komik, eğlenceli, geniş bir terapi seansı. Ben de yaşama sanatı gösterisi diyorum. Oyun şu hikayeyle başlıyor ve neredeyse anlatmak istediklerimin de bir özeti.


Anneyle kızı dağlık bir bölgede yürüyüşe çıkmışlar. Yürürken birden kızın ayağı kayıyor ve ah diye bağırıyor, ses yankı yapıyor. Hayatında ilk defa böyle bir olayla karşılaşmış olan kız etrafına bakınıyor, kimseyi göremeyince soruyor:

-Sen kimsin?

Ses yine yankı yapıyor. Kız yine etrafına bakıyor, kimse yok. Kararını veriyor.

-Sen bir korkaksın.

Yine kimseyi göremeyince endişeyle annesine bakıyor, annesinin gülümsediğini görüyor ve annesi diyor ki şimdi dikkatlice beni izle ve yüksek sesle bağırıyor:

-Hayatı çok seviyorum.

Yankı: Hayatı çok seviyorum.

Anne: Sana hayranım.

Yankı: Sana hayranım.

Anne: Sen harikasın.

Yankı: Sen harikasın.

Bak diyor; bu yankı adı verilen bir tabiat olayıdır ama hayatı da çok iyi anlatır. Yaşamında neyle karşılaşmak istiyorsan önce onun yankısını sen oluşturmalısın. Sevgi istiyorsan önce sen sevmelisin, şefkat istiyorsan önce sen şefkatli olmalısın, adalet istiyorsan önce sen adaletli olmalısın, güven bekliyorsan önce sen güvenilir olmalısın. Kısaca yaşamında neyle karşılaşmak istiyorsan onun yankısını sen oluşturmalısın. Bu arada şunu da hiç aklından çıkarma:


"Tatlı sözler tatlı yankılar oluşturur."


Şimdi oyunu bir kenara bırakalım çünkü oyundakileri anlatmaya sayfalar yetmez. İnteraktif bir oyun, 2 saat 15 dakika sürüyor. Biz şimdi gelelim yaşamdaki en önemli iki gıdaya. Bu arada oyunculuğun yanı sıra yıllardır yaşama sanatı seminerleri veriyor, koruyucu hekimlik ve sağlıklı yaşlanma ile ilgileniyorum. En önemli iki gıda su ve oksijen yani hava yani temiz hava.


ree

Her sabah ilk işimiz bütün gece ağzımızda biriken bakteriler için dilimizi temizlemek. Macun sürmeden dişlerimizi fırçalamak. Ondan sonra da büyük bir bardak ılık suyun içine yarım limon sıkıp ya da benim yaptığım gibi limona özel bir hassasiyetiniz yoksa "150 yıl yaşayabiliriz" kitabından öğrendiğim için yıllardır bir limonu pipetle sek içiyorum. Birazını da suyuma koyuyorum. Şimdi bunu okuyunca itiraz edenler olacak ay limon asidik diye ben de öyle demiştim ilk okuduğumda ( bildiğimizi zannetmemiz öğrenmemizin en büyük düşmanı, bazı şeyleri gerçekten bildiğimizi zannedip bir daha öğrenmiyoruz o öyle kalıyor oysaki hepimiz biliyoruz ki değişmeyen tek şey değişim. Tıpta değişiyor, düşüncelerde değişiyor. Sadece ölüler ve aptallar değişmez diye bir cümle okumuştum.)


Oysa ki limon bedene girene kadar asidik, onun için pipetle içiyoruz pipetiniz cam ya da metal olsun bedene girdikten sonra en alkali gıdaymış ben mide rahatsızlıklarımı limonla geçirdim. On senedir her sabah aç karna bir limon içiyorum tabi bir daha söylüyorum özel bir hassasiyetiniz yoksa. Limon bir gençlik iksiri diyor "150 yıl yaşayabiliriz" kitabının yazarı Prof. Mikail Tombak. Suyu oturarak yudum yudum içiyoruz çünkü günün birinde organlarınızla ve bedeninizle konuşmayı öğrendiğinizde suyu bir anda lıkır lıkır içerseniz ne diyormuş biliyor musunuz? Sel oldu galiba.


Aynı şey yataktan kalkmamızla da ilgili. Aranızda zınk diye kalkanlar var mı? Ben de bir zamanlar sizin gibiydim ve bununla da iftahar ederdim ama doğru değilmiş. Zararın neresinden dönersek kardır. Öğrenmenin yaşı yok zınk diye kalkınca gene bedenimiz ve organlarımız deprem oldu galiba diyormuş. Onun için yavaşça kalkıp hatta 1 dakika yatakta oturup sonra harekete geçelim. Bir de artık soğuk havalar başladı. Sağlıklı olmak ve hastalıklardan korunmak için tuz eriği yapalım. Orta boy bir kavanozun üçte birine Himalaya ya da Çankırı tuzu koyuyorsunuz üstüne de su. 6 saat sonra kullanıma hazır oluyor. Tuzu bitince tuz, suyu bitince su koyuyorsunuz. Her gün mümkünse evden çıkmadan orta boy bir bardağa bir yemek kaşığı ama asla metal olmayacak o eriyikden koyuyorsunuz yarısını gargara yapıp yarısını da burnunuza çekiyorsunuz. Hem dişleriniz, hem de genel sağlığınız için çok önemli. Sabah içtiğiniz büyük bardak suyunuzun içine de çok az miktarda o sudan koyabilirsiniz ama çok az miktarda özel bir rahatsızlığınız yoksa. Bu arada da yataktan kalkmadan ya da kalktıktan sonra size nasıl uygunsa mutlaka egzersiz yapalım çünkü bu beden hareket üzerine yaratılmıştır ve bunun da sürekli olması gerekir.


Oturarak bir işe yarayan tek canlı tavukmuş. Yılların deneyimine dayanarak egzersizde sürekliliğin ne kadar önemli olduğunu anladım ve ben diyorum ki iki eliniz kanda olsa 15 dakika mutlaka yapın. Vaktiniz varsa 45 dakika. Ben gün içinde kışın haftanın en az üç günü mutlaka yürüyüşe çıkıyorum müsaitsem her gün. Bütün telefon görüşmelerimi, nefes egzersizlerimi yaparken doğada yapıyorum. İnanın o gün vaktim yoksa 5 dakika bile olsa parka girip çıktığımı bilirim.



ree

Nefes bizim koruyucu hekimimiz ve yaşam enerjimiz. Peki biz gerçekten nefes alıyor muyuz yoksa aldığımızı mı zannediyoruz. Haydi bir düşünün ama düşünebilmemiz için önce merak etmemiz sonra bilgilenmemiz gerekiyor. Bilgilenmemiz için okumamız, araştırmamız gerekiyor. O zaman ne duruyoruz araştıralım, okuyalım, seyredelim. Bu konuda o kadar çok bilgi var ki. Ben Ebru Şinik’in "Nefeste Saklı Hayat" kitabından çok faydalandım.


Nefesimiz bedenimizde rahatça dolaşabildiğinde duygusal, fiziksel, zihinsel olarak kendimizi çok iyi hissederiz. Özgüvenimiz, cesaretimiz artar. Zihnimiz berraklaşır, derin bir huzur hali yaşarız. Yaratıcılığımız, konsantrasyonumuz artar. Öfke kontrolü sağlarız. Kilo kontrolü, bolluk bereket ve daha sayamadığım araştırmasını size bıraktığım pek çok şey. En önemlisi de sağlıklı bir şekilde ömrümüzün uzamasına neden olur. Doğru nefes teknikleri ile yaşamımızı güzelleştirebilir, hastalıklarımızın pek çoğunu iyileştirebilir ama en önemlisi hastalıkları önleyebiliriz. Özetlersek nefes bütünsel bir şifadır. Sağlıklı ve huzurlu bir yaşam doğru nefesle başlar.


Doğru nefes nedir? Nasıl nefes alacağız. Öncelikle hep hatırlattığım gibi bu konuyla ilgili kitaplar, dergiler okuyup, videolar seyredip eğer imkanınız varsa seminerlere, workshoplara katılabilirsiniz.


Peki ben ne yapıyorum nefesle ilgili? Seçtigim meslekten dolayı çok şanslı biriyim. 16 yaşında belediye konservatuvarı tiyatro bölümünde okuduğum için sevgili hocam Yıldız Kenter bize diyafram nefesini öğretmişti. O gün bugün ben diyaframdan başlayıp göğüse uzanan bağlantılı nefes alıyorum. Oyuncular bazen diyafram nefesi sayesinde tek nefeste çok uzun konuşabilirler yani önce diyafram nefesini öğrenmemiz gerekiyor. Öğrendiğimiz ve bunu içselleştirip yaşamımıza geçirdiğimizde zaten bizim doğalımız haline geliyor. Hele bir de yaşamınızdaki mucizeleri gördüğünüzde ben niye daha önce bunu öğrenmemişim der ve herkesle paylaşmaya başlarsınız. Doğduğumumuzda 3-4 yaşına kadar doğru nefes alıyoruz. Büyüdükçe çevre ve yaşam koşulları bize bunu unutturuyor.


İnanmayacaksınız ama %90'ımız nefes alma kapasitemizin sadece yüzde otuzunu kullanıyor. Doğru nefes burundan alınır ve burundan verilir. Ağzımız yemek yemek, burnumuz nefes almak içindir ağızdan nefes almak yaşam kalitemizi düşürüp ömrümüzü kısaltır hastalıklara kapı açar. Doğru nefesle yeterli oksijen alan beynimiz başta olmak üzere organlarımız yenilenir, yaşam kalitemiz artar. Sinirli bir insan görünce burnundan soluyor deriz. Çünkü çok sık nefes alır. Nefes sayımız çoğaldıkça yaşam kalitemiz düşer, fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklara daha sık yakalanırız. Dakikada alınan nefes sayısı ne kadar az olursa ( 5/ 6 ) yaşam kalitemiz o kadar artar ve ömrümüz uzar. Nefes egzersizleri yaparken aynı zamanda anda kalır zihnimizi ve beynimizi biraz olsun rahatlatırız. Bunun ne kadar önemli ve değerli olduğunu ben size kelimelerle anlatamam deneyimlemeniz gerek.


Ben ne yapıyorum? Her sabah ve her akşam 5 dakika ama sağlığınızla ilgili bir sorun varsa 10 dakika yapın lütfen. Nefes alıp, durup veriyorum nasıl mı? Burun deliğimin birini parmağımla kapatıyorum, beş kere diyaframdan nefes alıp sekiz kere bekliyorum on kere veriyorum. Bunu beş kere tekrar ediyorum sonra diğer burun deliğinde beş kere. Vaktiniz varsa on kere de yapabilirsiniz. Bir de gene diyaframınızdan nefes alıp 10 kere hah sesi çıkarın güne rahatlamış olarak başlayın. Nefesle ilgili daha pek çok yapmanız gereken basit egzersizler var ama sadece bu ikisini bile yapsanız çok değerli. İlkokuldan başlamak üzere bütün okullara nefes egzersizleri dersi konmalı.


Canlar bu beden bize armağan ve emanet. Ömür boyu birlikte yaşayacağımız tek bir kişi var. Onun için ona iyi bakalım ki o da bize bunun karşılığını sağlık, enerji, mutluluk, huzur ve sağlıklı yaşlanmayla versin. Bir de ben hep seminerlerinde soruyorum.

Aranızda çocuklarını torunlarını sevmeyen var mı?

Daha el kaldıran görmedim. Eğer onları gerçekten seviyorsanız kendinize iyi bakmanız gerekiyor. Hem sizinle uğraşmak zorunda kalmasınlar hem sizde kendinizle uğraşmak zorunda kalmayın. O günlere kadar zaten çalışmışsınız, çocuklar büyütülmüş tam emekli olmuş rahat edeceğiniz bir zamanda hastalıklarla uğraşıyorsunuz. Oysaki yapmamız gereken bazı basit şeylerle hiç hastalanmadan yaşayabiliriz. ( Bir sonraki yazımda bu konuyu ayrıntılı bir biçimde yazacağım.) O dönemde seyahat mi edeceksiniz, torunlara mı bakacaksınız, arkadaşlarla vakit mi geçireceksiniz, resim mi yapacaksınız, kitap mı okuyacaksınız, sanatla mı ilgileneceksiniz ne yapmak istiyorsanız yapabilmek için gençliğinizden itibaren kendinize iyi bakmanız gerekir. Ama şunu da hiç unutmayın bunu her yaşta da yapabilirsiniz çünkü bedenimizin kendini yenileme sistemi var. Sakın ola ki aman bu yaştan sonra ne olacak demeyin.


Çok sevdiğim şairimiz Nazım Hikmet’in "Yaşamaya Dair" şiirinde dediği gibi..

Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela zeytin dikeceksin.

Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yani ağır bastığından.


Bir dahaki yazıda buluşana dek güzel anlar ve anılar biriktireceğiniz nice günleriniz olması dileğiyle sağlıkla, sevgiyle, adaletle, bolluk bereketle, muhabbetle ama hep sanatla ve dostlarla kalalım.

SiRA_06.jpg

Astarte

URFA

IMG_0783.WEBP

 

TONY PONS

Handmade Footwear

Made in Spain

Creatlish

© 2025 by Creatlish. Powered by Creatlish

  • Instagram
bottom of page