Şerefe: An’a, Tabağa, Kadehe
- Deniz Bahar Özgen

- 26 Haz
- 2 dakikada okunur

Bu yıl defalarca valiz topladım.
Valizime iki çocuk, dört kıyafet ve gezgin ilgili bir baba. Her şeyi kolaylaştıran bir eşle birlikte her seyahat benim için bir keşifti; sadece şehirleri değil, sofraları, kokuları, tatları ve bazen de kendi sınırlarımı keşfetmek gibiydi.
İki çocukla Avrupa gezmek cesaret ister. Biraz delilik, bolca plan, çokça sabır… Ama bu sene biz o cesareti gösterdik. İki minik kâşifimizle birlikte Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya...
Kısa bir tatil fırsatı doğduğunda kendimizi yurtdışında, küçük ama canlı bir şehirde bulduk. Otele yerleşip üzerimizi değiştirdikten sonra çocuklarla yakınlarda bir meydanda yürüdük. Bir kafeye oturduk. Eşim çocuklarla ilgilenirken, ben menüde gözüme ilişen yerel bir şarabı denemek istedim. O anın güzelliği tarif edilemezdi:

Çocukların kahkahası, eşimin bana “sen tadını çıkar” bakışı ve o ilk yudumun verdiği dinginlik. Bordeaux şarabını hâlâ hatırlıyorum.
Her fırsatta yeni bir tat, her fırsatta bir kadeh. Çocuklarla tatil demek illa ki fedakârlık değil, bazen sadece öncelikleri yeniden sıralamak. Evet, yemeğin yarısı bazen masaya döküldü. Evet, oturmak istediğim kafede Lego oynandı. Ama her şeye rağmen ben her gün kendime bir şey tattırdım. Kimi zaman yeni bir sos, kimi zaman beklenmedik bir kadeh, bazen de çocuklarla paylaşılan bir tatlı…
Şarap içmek bazen sadece keyif değil; kendini unutmamak için verilen küçük bir hatırlatma. Kadeh kaldırmadan bile “şerefe” demek mümkün:Yeni şehirlere, güzel yemeklere, bitmeyen çocuk sorularına, ve hep tatlı kalabilen anılara.

İki çocuklu bir aile olarak “yakınlarda park var mı” diye Google Maps’e gömülürsünüz. Evet, çocuklar hep ön planda. Evet, planlar onların programına göre yapılıyor. Ama kendime de yer açabiliyorum. Bir yudumda. Bir tabakta. Bazen sadece oturup menüyü dikkatle incelediğim bir dakikada. Eşim bu konuda en büyük destekçim oldu.
İtalya’da hava daha sıcak, yemekler daha bol, yürüyüşler daha terliydi. Yazın Floransa’da olmak demek: Gölge bulunca oturmak, boş masa görünce oturmadan önce menüye bakmamak demek. Ben de öyle yaptım. Sokak aralarındaki küçük trattorialarda her seferinde farklı bir şey söyledim.

Bir gün domatesli burrata, ertesi gün safranlı risotto. Çocuklar klasik margarita pizzalarına sadık kaldı, eşim “bir tabak seninle paylaşırım” diyerek beni destekledi. Fransa asilse, İtalya tam bir flörtöz. İtalya’da şarap sadece içilen bir şey değil; yemeğin, sohbetin, hayatın ritmi gibi. Bizdeki çay neyse, orada o.
Veee Fransa... Otele eşyaları bırakır bırakmaz ilk yaptığım şey: yakınlardaki pastane! Kıtır bir kruvasan, üstüne espresso. Çocuklar çikolataya odaklanmıştı, ben tereyağı kokusuna. O an anladım, tatilin ilk yudumu çayla ya da şarapla değil, hamurla başlıyor bazen. Ama Bordeaux şarabını o yorgun halimle de olsa tabiki içecektim. Yeni tatlar, bazen en güzel kaçamak.



















Yorumlar